29 Ocak 2016 Cuma

LAS VENTE KLASAS...






YİRMİ SINIF İHTİYAT ASKERLERİ...











-Vitali sen misin? 

-Evet.

-Haydi askere.

Onlara boşu  boşuna askerden  yeni  döndüğümü, bu işte bir yanlışlık  olduğunu  anlatmaya çalıştım. Yanılan benmişim. Hiçbir yanlışlık yokmuş. Üçüncü askerliğim için bu sefer Selimiye kışlasına gönderiliyorduk. Askerliğimizi yapmış olmamıza  rağmen bir çoğumuz evlerimize dahi haber veremeden birer suçlu, birer kaçak gibi  iş yerlerimizden alınıp askere sevk edilmiştik.

Yaş baş gözetmeden 20 sınıf (ya da 20 tertip) birden askere alınmıştı. Ama bu kez farklı bir durum vardı. Aramızda hiç bir Müslüman Türk yoktu. Doğrusu, bu da hepimizin kafasında bir yığın soru oluşturuyordu. 

"Niçin,  yeniden, daha terhisimizden bir hafta sonra bu üçüncü askerlik?"

"Niçin,  bir anda apar topar toplandık ve ailelerimize haber bile veremeden  sevk ediliyoruz?"

"Niçin,  nereye götürüldüğümüzü söylemiyorlar?"


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...

Yukarıdaki satırlar kendisini tanımaktan ve zaman zaman birlikte çalışmaktan onur duyduğum
büyük patron, büyük insan sayın  Vitali Hakko'ya aittir.  Bu hatıratı sayın  Rıfat N.Bali  bizlere
aktarmaktadır.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Mayıs 1941de 27 ile 40 yaş arasındaki tüm gayrimüslim erkekleri silah altına aldılar.
Askerlik yapmış veya yapmamış olmaları fark etmiyordu.
Hasta, sakat ya da özürlü olmaları fark etmiyordu.
Bu tam bir ayırımcılıktı,  ama fark etmiyordu.
Nüfus kağıdı geç çıktığı için yaşı 60a dayananlar vardı. Fark etmiyordu.
Bu 1924 anayasasına aykırıydı. Dedik ya, FARK ETMİYORDU...
Hepsini askere aldılar...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ne idi bu olay?
İşte buydu.  Mayıs 1941 de yaşları 25 ile 40 arasındaki bütün gayrimüslim erkekleri  devlet silah altına alıyordu. Yani ismi silah. Nafia vekâletinin (Bayındırlık bakanlığı) emrinde, ellerinde kazma kürek, üniformaları bile farklı bir çeşit askerdiler işte.. 
Silah yerine kazma kürek,  eğitim yerine taş kırmak çukur açmak.
Çavuşlar başlarında ;
-İstanbul' u unutun, bu çukurlar mezarlarınız olacak,  diye bağırıyorlardı.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Vitali Hakko anlatıyor;

"İlk durağımız Selimiye kışlasıydı. Bizleri avluda topladılar. Bir ana-baba günüydü. Buradan Haydarpaşa'ya  götürüldük. Benim şansıma Kandıra'daki bir birlik çıktı. Neyse ki eniştem  Rafael  (Elhadef)  benimle   birlikteydi. Bizi marşandiz  vagonlarına  "yüklemişlerdi."  Tüm ihtiyaçlarımızı bu vagonda gideriyorduk.   Aramızda ak saçlı yaşı 60ına  gelmiş Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler vardı. Yalnızca gayrimüslim oldukları için askere alınmışlardı.  Bu insanlar kaderlerine ağlıyorlardı."




------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Neden, neden Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti böyle bir karar aldı?
Bunu neden yaptılar?
Bu konuda en büyük araştırmayı yapan Sn.Rıfat N. Bali şöyle açıklıyor.

*Gayrimüslim vatandaşları bir süre ticaretten uzaklaştırıp onları ticari olarak zayıflatmak ve bu yöntem ile müslüman bir burjuvazinin (kentsoylu) doğmasını sağlamak.

*Gayrimüslim vatandaşlara güven duyulmadığından Türkiye'nin savaşa girmesi halinde onların  muhtemel  beşinci kol (casusluk)  faaliyetlerini önlemek ve onları kamplarda gözaltında tutmak.

*Nazilerin, dönemin Hariciye vekâletine (Dışişleri bakanlığı)  talepleri doğrultusunda azınlıkları kamplarda toplamak.

CHP milletvekili Kazım Karabekir 20 Kasım 1940 günü mecliste bir konuşma yapar. İstanbul'da yaşayan gayrimüslimlerin Almanlar'ın Türkiye'yi işgal etmeye kalkıştıkları takdirde kaçmaya kalkışacaklarına değinir. Ona göre bu büyük bir paniğe sebep olacaktı. Ayrıca bazı gayrimüslimlerin Almanlar'la işbirliği yapması da mümkündü.
Öyle ya , kurtuluş savaşı sırasında Rumlar ve Ermeniler düşmanla işbirliği yapmamışlar mıydı? 
Peki Yahudiler 'in günahı ne?
Hepsi gavur değil mi? Al birini vur ötekine...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Söz yine Vitali Hakko'da;

"Kandıra'da açık arazide çadırlar kurulmuştu. On iki kişi bir çadırda kalıyorduk. Bizim çadırımızda 

65 yaşında bir Yahudi vardı. Geceleri yatmadan önce;

-Çocuklar, uyku duanızı ettiniz mi? diye sorardı.

Sanki babamızdı. Bizler de onun küçük çocukları.

-Ettik derdik.


Anlayışlı bir komutanımız vardı. Belki kim olduğumu (yani İstanbul'lu bir tüccar) biliyordu.  
Belki de bilmiyordu. Bir gün beni çağırıp kantinin sorumluluğunu bana verdiğini söyledi.  Ben de  

böylesi bir yükün altından bu kısa boyumla kalkamayacağımı ileri sürüp, Rafael'i yanıma yardımcı olarak  istedim. Rafael'in eniştem olduğunu biliyordu. Ama bir şey demedi. Böylece "uzun bacak ile bacaksız" diye adlandırılan biz ikimiz, kantin sorumluluğunu yüklendik. 


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

O dönemi yaşamış olan azınlıklar hayatlarını  dönemin Genel Kurmay Başkanı mareşal  Fevzi  Çakmak'a ve orduya borçlu olduklarına inanırlar. Gayrimüslimler arasındaki genel kanı, hükümetin özellikle  yahudileri kitlesel olarak imha etme niyetinde olduğu idi. Ancak mareşal Fevzi Çakmak bunu öğrenince Nafia vekâletine  bağlı olan bu askerleri  ilk önce Milli Müdafaa vekâleti (Savunma bakanlığı) emri altına alarak kendi emir ve kumandası (koruması) altında toplamıştır.
Daha sonra da 20 sınıf   gayrimüslim ihtiyatlar,  27 temmuz 1942de terhis edildiler..
Ancak sevinçleri çok uzun sürmedi, süremedi...  Tam 107  gün sonra 11 Kasım 1942de Varlık Vergisi faciası patladı...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Sayın Vitali Hakko'yu ölümünden kısa bir zaman evvel Ak Merkez'de görmüştüm. Elini  öpmek istedim. Başta izin vermedi. 
-İzin ver elini öpeyim dedim. 
-Elini öpebileceğim kaç kişi kaldı ki?
Güldü, izin verdi. Elini öptüm. Sonra o elini başıma koydu, bir şeyler mırıldandı. 
Peşinden halimi hatırımı sordu...İyi günler diledi.
Bu onu son görüşüm oldu. Ruhu şad olsun...


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Önce 1934 Trakya olayları,
Sonra 20 sınıf ihtiyatlar,
Hemen peşinden varlık vergisi,
Daha sonra 6-7 eylül yağması....
Sanki mahşerin dört atlısı...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
AKP yönetimindeki Türkiye'de 2015 senesi Yahudiler için tabuların yıkıldığı bir yıl oldu.
Holokost ve Struma anıldı.
Edirne sinagogu açıldı.
Hanuka açık alanda kutlandı.
Bunlar hükümetin politikalarında Yahudilere karşı yumuşama sinyalleri. Nitekim Türkiye-İsrail arasında "ilişkileri düzeltme görüşmeleri"   sürüyor.
Kol HaKovod. De mijor a mijor.
Bu sabah  Aksiyon'da okudum. Sevgili Elif Ordukaya yazmış. 2015 Türkiye'sinde Yahudi olmak, başlığı koymuş yazısına. Okumanızı tavsiye ederim. İlginç bulabilirsiniz.
Hani soğanın cucuğu denir ya, işte Elif'in yazısının cucuğu da şu cümle...Aynan kopyalıyorum.
 “2015’te birtakım tabular yıkılmış olsa da Türkiye Cumhuriyeti antisemitizmde hâlâ şampiyon

Yazılarımı okuyan bazı kardeşlerim;
 -Yahu bırak bu yazıları, tam yumuşama olurken sen de tekere  çomak sokma, yazma böyle şeyler,
filan diyor ya, ben de söz dinledim yazmadım.
Ama Elif Ordukaya  yazdı, Aksiyon'da yayınlandı.
Hadi şimdi Elif'e yazma böyle şeyler deyin...Aksiyona koyma bunları dergiye diye mail atın...
Boş versene, güneşi balçıkla sıvayamazsınız.
 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...
Hoşça kalın, sevgiyle kalın...
Aaron Baruch  (Ankaralı)
Kaynakça  ;  Sn. Rıfat N.Bali - Hastürk
Vikipedia...